top of page

ALCHEMY-SİMYA

Güncelleme tarihi: 26 Kas 2018


Doğanın sırlarını incelemek ve çözümlemek amacıyla çalışmalar yapan en eski bir araştırma alanıdır. Krali sanat olarak ta nitelendirilen Simya Felsefi. Psikolojik, Tinsel ve İçreksel bir araştırma alanıdır.



Simya’nın başlangıcı tam olarak kestirilememekte, ancak, M.Ö. 2 yada 3 yüzyılda özellikle Çin, Mısır ve Helen ülkelerinde ortaya çıktığı genellikle kabul edilmektedir. Doğu simyacıları, uzun yaşamın gizemleri üzerine çalışırlarken, Mısır-Helen simyacıları metal ve mineral dönüşümleri ile ilgilenmekteydiler. Zamanın bu iki büyük simya okulu M.S. 5 ve 6’ncı yüz yıllarda yok olmaya ve etkinliklerini kaybetmeye başlarlarken, simya sanatı tüm görkemiyle Arab dünyasında etkinlik kazanmıştı. Batı dünyasının simya’ya tam anlamıyla sahip çıkması ise, 12.nci yüz yıl başlarına rastlar. 16. ve 17.inci yüz yıllarda ise simya, Avrupa’da sanat, bilim, teoloji ve okült bilimler alanlarında etkin bir şekilde uygulanmıştır. Simya’nın uygulama alanı insanın kendisidir. Uygulama laboratuvarlar deneylerinden yararlanarak yapılır. Kelimenin esasının, metal eritme ve işleme anlamında, Yunanca chyma kelimesinden türediğini ileri sürmektedirler. Kelimenin etimoloji’si ise bu sanata, kabaca metal eritme, metal işleme ve bitki özsuyu çıkartma anlamlarını vermektedir. Arabça kökenli simya kelimesinin sözlük karşılığı alkimia olup ingilizce’deki karşılığı alchemy’dir. Kimia kara anlamına gelen khem kelimesi ile bağıntılıdır. Genellikle Mısır’ın “kara topraklar ülkesi” olarak tanımlanması ile ilgili olduğu kabul edilir.



Simya bir göz boyama sanatımıdır yada bir diğer yönden modern kimyanın temeli midir?

Simyacılar filozof taşını ve hayat iksirini elde edebilmek için, vaktiyle neden bu denli yoğun bir uğraş verdiler? Neden filozof taşı’nın gizemini araştırdılar? Filozof taşını nasıl elde etmeye çalıştılar? Filozof tuzu, filozof kükürdü, filozof civası simyacılar tarafından gerçekte hangi anlamda kullanıldılar? Simgesel dillerinin hangi derin anlamları vardı veya olabilirdi? Simyada tinsel yücelmenin özü, karşıtlılıklar esası üzerine kurulduğu varsayılan simyacılar dünyasının, büyük ve ayrıntılı içreksel bir imgelemi olabilirmiydi? Simyacılar gerçekten altın yapmayı başardılar mı? Kelimenin etimoloji’si ise bu sanata, kabaca metal eritme, metal işleme ve bitki özsuyu çıkartma anlamlarını vermektedir. Okült anlamda semboller ve allegoriler perdesi arkasına saklanan simya’nın pratikte kullanılan sembolleri, ilkeleri ve fikirleri, serbestliğe kavuştukça, zaman içinde tıb, müzik, sanat ve edebiyat gibi diğer alanlara aktarılmıştır. Günümüzde ise, simya modern psikoloji’nin kapsamı içinde tekrardan kendine uygulama alanı bulmaya başlamıştır. Simyacılar kendi çalışmalarına daima yaşamın bir şekli olarak bakmışlar ve kendilerini tam anlamıyla simya’ya adamışlar, gece gündüz özveriyle çalışarak, ana amaçları olan elixir veya tincture diye bilinen filozof taşı’nı üretmeye çalışmışlardır. Simyacıların bu tür çalışmalarının ürünlerini anlayabilmek için, her türlü dönüşüm işlev ve sürecinin ince sanatı olan simyanın herşeye, belki kimyadan daha ziyade, felsefe ve psikoloji’ye yatkın olduğunu algılamak gerekir. Okült alanda semboller ve allegoriler perdesi arkasına saklanan simya’nın pratikte kullanılan sembolleri, ilkeleri ve fikirleri, serbestliğe kavuştukça, zaman içinde tıb, müzik, sanat ve edebiyat gibi diğer alanlara aktarılmıştır.



Simyacıların bu tür çalışmalarının ürünlerini anlayabilmek için, her türlü dönüşüm işlev ve

sürecinin ince sanatı olan simyanın herşeye, belki kimyadan daha ziyade, felsefe ve

psikoloji’ye yatkın olduğunu algılamak gerekir. Simyanın kullandığı sembollerin, Hermetik düşünce sisteminin kullandığı sembollerle ortaklığı ve mitolojik sembollerle birlikte allegorik olarak kullanılması nedeniyle, bu sanatın incelenmesi çok zor ve çok zaman alan bir uğraştır. Simya aslında içsel bir dönüşüm sanatıdır. Yozlaşmış ve sahteleşmiş bir kimliğe sahip olan kişinin benliğini, simyasal süreçlerden geçirip arındırarak, yeniden mükemmel duruma dönüştürmeyi amaçlar. Simya okült karakterli bir sanat olduğundan ezoterik bir yapısı vardır. Diğer ezoterik öğretiler gibi simya öğretisi de inisiyasyon esasına dayanır. Simya öğretisinde kullanılan semboller, sadece inisiye olmuş kişiler tarafından irdelenebilir.



Thoth, en ileri derecede bilgeliğin efendisi ve bu bilgeliği gösteren teolojik ve felsefi düşünce sisteminin yaratıcısı olarak tanınmaktadır. Bu nedenle, Hermetik literatür aslında gerçek simya literatürüdür. Simya literatüründe toprak, su, hava ve ateş dört simyasal element olarak bilinir. Empedocles’e göre bu dört element tanrıların nitelikleriyle örtüşür. Elementlerin döngüsel işlevi simyasal işlevlerin en önemlisidir, zira elementler ve döngüleri, sipirituel ve materyel anlamda simyasal dönüşümün anahtarıdır. Elementler döngüsünün anlamını kavrıyabilmek için dört elementin sembolik yapısını anlamak gerekir.



Simyada toprak, su, hava ve ateş elementleri bildiğimiz toprak, su, hava ve ateş’ten farklı

anlamlarda kullanımakla birlikte, fiziksel olarak anlamsal benzerlikleri vardır. Elementler

sipiritüel ve materyel anlamda simyasal dönüşümün anahtarıdır. Simyada başlıca dört ana süreç vardır. Bu süreçler filozof taşının dönüşümünün tamamlanması için gereklidir. Bunlar sırasıyla MELANOSİS (karartma), LEUKOSİS (beyazlatma), ANTHOSİS (sarartma) ve IOSİS (kırmızılaştırma) olarak bilinir. 1477 yılına ait simyasal bir mandalada anima yada ruh kardeşleri olan 4 kız kardeş resmedilmiştir. Kızkardeşler dünyayı remzeden küreler üzerinde durmaktadırlar. Küreler simyanın 4 elementi toprak-su-hava ve ateş olarak nitelendirilir. 4 kız kardeşin başları üzerinde simyasal süreçler ile ilgili amblematik şekiller vardır. Bunlar sırasıyla toprak elementine tekabül eden ve küçük siyah adamla gösterilen NİGREDO yada karartma süreci, su elementine tekabül eden ve beyaz bir gülle gösterilen ALBEDO yada beyazlatma süreci, hava elementine tekabül eden ve güneşe doğru kanatlanmış bir kartalla gösterilen CITRINITAS yada sarartma süreci ve son olarak ateş elementine tekabül eden ve parıldıyan aslanla gösterilen RUBEDO yada kırmızılaştırma sürecidir. Bu süreçler felsefesel karelenme olarak bilinirler. Simyada en önceki töz (Prima materya) ya başlangıçtan vardır ya da elementlerin ayrışımı ile oluşur. Ayrışma olduğunda, kutuplaşma ortadan kalkar. Kireçlenmeye özgü olan bu durum, MORTIFICATIO (ölüm) olarak bilinir. Bu durumu karşıtlayan husus, NIGREDO (siyahlanma) sürecidir. Bu süreci, ABLUTIO (yıkama) süreci takip eder. Yıkama süreci sonunda, ya ALBEDO (beyazlanma) yada ANIMA (ruhlanma) süreçleri kaçınılmaz olur. Beyazlanma olmadığı takdirde ruhlanmanın olabilmesi için yeniden doğuş gereklidir. Simyacılar ölümü bir son olarak değil fakat dönüşümün bir basamağı olarak algılıyorlardı. Analitik psikolojide umulan dönüşümün karşılığı simyada maddenin dönüşümü olmaktadır. Jung arktipler ile simya arasında da paralellikler kurmuş ve özellikle ANIMA ve ANIMUS imajlarını, bilinç ve bilinç dışı olguları, ortak yada evrensel bilinci simya yardımıyla açıklığa kavuşturmuştur. Jung’a göre, kadında düşünme, erkekte ise his ve duygular, yani ANIMA ve ANIMUS, bilinç dışının etki alanındadır. Gerçek anlamda, bilinçli ve yönlenmiş düşünce yerine, bilinç dışı varsayımlara dayanarak, ANIMA ruh hallerini, ANIMUS ise düşünceleri üretir. Tüm simya literatürü ANIMA ve ANIMUS süreçlerinin sembolleriyle doludur. Simyadaki ana düşünce insanın evrenin bir minyatürü olduğu şeklindedir. Bu nedenle insan sonsuz evrenden herhangi kesin bir sınırla ayrılmış değildir. Simyacılar ruh ve evrenin kesinlikle birbirine bağımlı olduğuna inanırlar. Dolayısıyla insan tüm evrensel olaylara katılmak, gerek dıştan, gerek içten onlarla birlikte olmak zorunluluğundadır.



George Ripley’in “karesel döngüyü anlayanlar tüm gizeme kavuşurlar” özdeyişindeki

Elementler döngüsü biri karesel diğeri dairesel olan iki yapısal ilişkiye dayanır. Zamanında Aristonunda belirttiği gibi TOPRAK daha çok KURU, SU daha çok SOĞUK, HAVA daha çok NEMLİ ve ATEŞ daha çok SICAK’tır. Her bir element iki niceliğe sahiptir. Elementler ve nicelikler arasında saat istikametinde döngüsel bir ilişki bulunur. Elementlerin nicelikleri, elementlerin dönüşüm ve sembolik içerikleri açısından önem taşır, zira elementler çok yoğun sembollerdir ve bu bakımdan sıradan, dünyevi ve fiziksel sıcak, soğuk, nemli ve kuru anlamlarından daha farklı nicelikleri olmalıdır.



Simyanın dinamiği, kutuplaşma düşüncesinin özünde yatar. Kutuplaşma ise özde,

Phytagoras’ın sayılar evrenine dayanır. Pythagoros’un sayılar evreni, mutlak tek bir olan

monad, mutlak tek iki olan duad, mutlak tek üç olan triad ve mutlak tek dört olan tetrad’dan oluşur. Aslında bunların herbiri, yani monad, duad, triad ve tetrad mutlak tek olup, bu teklikler tekrar tekliği doğurur ve her bir mutlak tek, kendisini izleyen mutlak tekin niteliğini ortaya çıkarır. Metafizik anlamda, Pythagoras’a ait sayılar evreni, Simya’nın en önemli karşıtlılık ilkesi ve yapı taşıdır. Antik deyimlerle, monad yani mutlak tek bir, her şeyin nedeni ateş elementidir. triad yani mutlak tek üç, yaradıcı su elementi olup, ateş yani mutlak tek bir elementinin zıddıdır. Duad yani mutlak tek iki, hava elementi, tetrad yani mutlak tek dört ise toprak elementidir. Örneğin su elementinde, üç ateş elementi bulunur. Iki ateş elementi bir hava elementidir. İki hava elementi aslında bir toprak elementidir. Su elementinde, ateş elementi ve hava elementi beraber bulunur. Toprak elementi ise, ateş ve su elementleriyle beraber bulunurlar. Bütün elementler, monad nitelikli ateş elementinin, triad nitelikli su elementiyle ilişkisinden oluşurlar. Su elementinden ateş elementini alınca geriye hava elementi kalır. Su elementine ateş elementini ekleyince toprak elementi elde edilir. Bunun için, üçlülüğü içermeyen hiç bir element, Pythagoras’a göre aslında gerçek element değildir. Elementler arasındaki bu ilişkiler simya’nın ünlü kutuplaşma düşüncesinin karmaşık permutasyonunu oluştururlar. Simyada kutuplaşma ise, güneş ve ay ile sembolik olarak belirtilir. Simya ile ilgili kitap ve dokümanlarda yer alan simyasal simgeleri anlamak oldukça gü.tür. Söz konusu olan simgeler genelde bir boyutlu basit simgelerdir. Bu simgelere örnek olarak şekil.1’de verilen bir kaç örneği gösterebiliriz. Aslında simyasal çalışmalarda bu gibi yüzlerce simge bulunur. Bunları özümsemek asla kolay değildir.


SİMYASAL SİMGELEŞİM

Simya ile ilgili kitap ve dokümanlarda yer alan simyasal simgeleri anlamak oldukça gü.tür. Söz konusu olan simgeler genelde bir boyutlu basit simgelerdir. Bu simgelere örnek olarak şekil.1’de verilen bir kaç örneği gösterebiliriz. Aslında simyasal çalışmalarda bu gibi yüzlerce simge bulunur. Bunları özümsemek asla kolay değildir.



Bir boyutlu basit simgelere örnek olarak Saturn (Satürn), Lead ( Kurşun) ve Aqua regia (Kral suyu) gösterilebilir. Simyada bir boyutlu simgeler dışında amblematik şekiller ilgili kitap ve manüskriptlerde yoğun olarak kullanılırlar.



Simyasal yazılarda kullanılan simgeleşimde bir diğer konuda allegorik yaklaşımlardır. Simyasal amblemler genelde içerik olarak birden çok değişik simgeyi içerirler. Bu simgeler, genel olarak geometrik bir yapıda belirli bir şekilde ambleme yerleştirilir. Bu amblemlerin yorumu yapılırken, amblem hangi simgeleri içermekte, bu simgelerin birbirleriyle ilişkileri neler ve amblemdeki simgeler nasıl okunmalı diye sorgulamak gerekir. Örnek olarak bir amblemde aslan simgesinin kullanıldığını varsayalım. Bu amblemde kullanılan aslan simgesinin anlamı, kullanılan amblem ve içeriğiyle ilgili olarak bir başka amblemde kullanılan aslan simgesiyle aynı olmayabilir. Bu husus önemlidir. Bu nedenle simyacıların kullandığı simgelerin özgün bir tanımlaması yapılamaz. Simgelerin kullanıldığı amblemdeki yapısı dikkate alınmalıdır. Bir çok kez simgeler birbirleriyle iç içe geçmiş konumda bulunurlar. Genellikle bir simge diğer simgenin alanına girer, biri başlarken diğeri sona erer. Basil Valentine’in Azoth (Azot) serisinden bir amblemi bu savımıza bir örnek olarak gösterebiliriz.



Amblemde, güneş ve ay, yılan şekilli aslan ve kartal başları, bir ouroborous olarak yılanın kendi kuyruğunu yutması simgeleşiminde, yılanın aslan simgeli başının, kartal simgeli kuyruğunu yutması yer alır. Ayrıca kıvrımlarda eril ve dişil yüzler bulunur. Konunun uzmanı olmayanlar tarafından bu amblemin yorumlanmasının ne kadar karmaşık olduğu aşikardır. Simya, kimya, filozofi, din, okültizm, astroloji, majik, mitoloji ve diğer bir çok şeyin karmaşık bir birikimi olarak nitelendirilmektedir. Simya, geç orta çağ rönesansının bir ignis fatuus, aptal ateşi olup s.zü edilen evrede sanatı etkilemiştir. Leonardo da Vinci, Pieter Bruegel, Albrecht Dürer, Hans Weiditz, Vaclav Hollar, David Teniers, and Jan Steen, simyacıları ve laboratuvarlarını tablolarında ve eskizlerinde canlandırmışlardır. Dürer’in Melancholia isimli, Rembrandt’ın ise Dr.Fausts isimli yapıtlarında simyasal simgeler belirgin olarak kullanılmıştır. Simyasal amblemlerde mikrokozm-makrokozm ögeleride genellikle yer alırlar. Simyasal amblemler çoğu kez engraving olarak bakır levhalarda kullanılmışlardır. Buna bir örnek olarak H.Brunschwick'in destilasyon aygıtları resimlemesinden dörtlü destilasyon süreci gösterilebilir.



11 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

DANTE 515 (5-1-5) ŞİFRESİ

Dante’nin 5,1 ve 5 sayılarından oluşan gizemli 5-1-5 şifresi, ilkin Dante Alighieri'nin 14. yüzyıldaki (1320 yılında) epik şiiri İlahi Komedi’sindeki eski Roma şairi Virgil'in rehberliğinde, Dante'ni

PASKAL ÜÇGENİ-BÜYÜK TETRAKTİS

Bir Pascal üçgeni uygulaması olan büyük tetraktis sembolizmi asal sayılar kavramı üzerinden uzayın 4 boyutlu kavramını, 3 boyutlu kavramıyla örtüştüren, kaostan düzene geçişin veya düzensizlik içinde

ISAAC NEWTON’un OKÜLT ARAŞTIRMALARI

Sir Isaac Newton (25 Aralık 1642 - 20 Mart 1726) “doğal filozof” olarak tanımlanan bir İngiliz matematikçi, astronom, teolog, yazar ve fizikçiydi. Tüm zamanların en etkili bilim adamlarından biri ve

bottom of page